SUNUŞ
Atatürk kendisine gönderilen özel mektuplar arasında, belge niteliğinde
önemli olanları varsa, bunları bizzat kendi kasasında saklar, bunun dışında
kalan mektuplar, yaverleri, Cumhurbaşkanı olduktan sonra da Kâtib-i Umumi
(Genel Sekreter) ler ve Özel Kalem Müdürleri tarafından dosyalara yerleştirilirdi.
Çankaya köşkünde Atatürk dönemine ait evrak ve Atatürk’e gönderilen
mektuplar, Atatürk’ün ölümünden çok sonra, sistemli olacak tasnif
edilerek bir Atatürk Arşivi kuruldu. Böylelikle Atatürk’e gönderilen
mektuplara birer dosya ve sayı numarası verilerek dolaplara yerleştirilmiş
oldu.
Atatürk’ün Millî Mücadeleyi başlatmak üzere Anadoluya geçtikten
sonraki yıllara ait belgeleri içine alan bu arşivin özel mektuplar bölümü,
gerçekten araştırılmağa değer. Atatürk’ün yakınlarının veya
vatandaşların gönderdiği bu mektupların yanında bir de yurt dışından
gönderilenleri bulunmaktadır. Bunlar çok önemli. Atatürk yurt dışında
nasıl tanınıyor, nasıl biliniyordu? Dünyanın en uzak ülkelerinden gelen
bu mektupları, Atatürk’ün evrensel kişiliğini aydınlatmak yönünden
yayımlamak lâzım. Biz bu araştırmamızda bu önemli görevi kısmen de
olsa yerine getirmeğe, en azından mektuplara dikkatleri çekmeye çalışacağız.
Verdiğimiz mektup örneklerinde, ifade özelliklerine hiç dokunmuyoruz. Yurt
dışından gelen mektupların tercümeleri zamanında yapıldığı ve asıllarına
iliştirildiği için biz tercümeleri aynen aktarmakla yetiniyoruz.
Bir hizmeti yerine getirmeye çalışmışsak kendimizi mutlu sayarız..
*
Annesinden Atatürk’e
bir mektup
Atatürk’e gönderilen mektuplardan ilk örneği özellikle annesi Zübeyde
Hanımdan vermeye çalıştık ve Çankaya Cumhurbaşkanlığı Köşkü Atatürk
Arşivindeki araştırmalarımızda annesinden Atatürk’e mühürlenerek gönderilmiş
küçücük bir pusula bulduk. Oysa Atatürk, annesinden ayrı Şam’da,
Trablusgarp’ta, Çanakkale’de ayrıca i6.cı Kolordu Komutanı olarak Doğu
cephesinde, Yıldırım Orduları Grubu Komutanıyken Suriye’de askerlik görevini
yaparken sürekli annesini kollamış, ihtiyaçlarını bulunduğu yerden karşılamıştı.
Zübeyde Hanım’a gelince o da Balkan Harbinden sonra, Selanik’in Yunanlıların
eline geçmesiyle İstanbul’a gelmiş, kızı Makbule (Atadan) ile birlikte
Şişli’deki evde oturmuştu. Oğlunu çok seven, savaşlar sırasında gözüne
uyku girmeyen, her an acı haber alacağı endişesiyle yüreği yanan bu “gözü
yaşlı bağrı taşlı” asker annesi, Atatürk Anadoluya geçtikten sonra büsbütün
huzursuz olmuştu. Bir keresinde Atatürk, yaverini tek başına İstanbul’a
göndermişti. Anadolu’ya geçmeden önce zaman zaman yaveri ile birlikte İstanbula
gelir, annesini ziyaret ederdi. Zübeyde Hanım bu kez yaveri yalnız başına
görür görmez, oğlunun idam edildiği hükmüne vararak düşüp bayılmış,
olaydan sonra sağ omuzuna kısmi bir felç gelmiş, uzun süre tedavi görmüştü.
Zübeyde Hanım için çileli günler yeniden başladı. Atatürk Anadoluda
kurtuluş bayrağını açmış, cephelerde kanlı savaşlar veriyordu. İkinci
İnönü Savaşının zaferle sonuçlandığı günlerde oğluna elden bir
mektup gönderdi. Daha doğrusu bu bir mektup değil küçük bir pusulaydı.
İmza yerinde, üzerinde (Zübeyde) yazılı zarif bir mühür baskısı vardı.
Pusulada şunlar yazılıydı:
(Mektup: 1)
İstanbul: 3 Nisan 1337(1921)
Sevgili Oğlum,
Bana şimdiye kadar pek iyi hizmetlerinden
memnun olduğum bizim Şakir’in amcazadesi yukarda künyesi muharrer Şevket
efendiye lâzım gelen muavenet hususunda icap edenlere emir ve himayenizin
esirgenmemesini arzu ve bu suretle memnun kalacağım evladım.
Valideniz
(Mühür)
(Çankaya Köşkü-Atatürk Arşivi, D: 86-F: I/100)
Zübeyde Hanım’ın, mektubunda (bizim Şakir) dediği, herhalde Atatürk’ün
Sofya’da Ataşemiliter iken tanıdığı ve ailecek dostluk kurduğu iş
adamı Şakir (Zümre) olmalıydı. Şakir Zümre, ailesiyle birlikte Milli Mücadele’den
önce İstanbul’a göçmüş ve ticaret hayatına atılmıştı.
Atatürk annesini, Büyük Taarruzdan ancak iki ay önce, 16 Haziran 1922 de
gizlice İstanbul’dan Adapazarına kaçırtmış, oradan da Ankara’ya
getirmişti. Ne var ki Zübeyde Hanım, Büyük Zafer’den sonra, doktorların
tavsiyesi ile gönderildiği İzmir’de 15 Ocak 1923 günü vefat etmiştir.
Fransız Romancı Pierre
Loti’nin Ölüm Döşeğinde Atatürk’e Yazdığı Mektup
Türk dostu, tanınmış Fransız yazar ve romancı Pierre Loti, 71 yaşında
Fransa’da Rochefort şehrinde köşesine çekilmişti. Birkaç kez Türkiye’ye
gelerek aylarca İstanbul’da oturan, burada ilk aşkı (Aziyade) yi romanlaş-tıran
Pierre Loti, Türkiye’yi ve Türkleri öven yazıları ile memleketimizde çok
sevilmişti. 1913 yılında Paris’te yayınladığı (La Turquie Agonisante-Can
Çekişen Türkiye) adlı eseriyle de Batı’da Türkiyenin savunucusu olmuş,
bundan sonra da Türkiye lehindeki yazılarını sürdürmüştü.
Atatürk’ün Millî Mücadele’yi başlatmak üzere Anadolu’ya geçtiğini,
Anadolu’da millî bir hükümetin kurulduğunu, Atatürk’ün önderliğinde
istilâcı Yunanlılara karşı Türk milletinin topyekün direnişe geçtiğini
gazetelerden öğrenen Pierre Loti, sevinç içindeydi. Bir süre sonra Fransız
gazeteleri Türklerin 1 Nisan 1921 de Eskişehir yakınlarındaki İnönüde
Yunanlılara ciddî bir darbe indirdiklerini yazmıştı. İkinci İnönü
Savaşları olarak Millî Mücadele Tarihine geçen bu zaferden sonra Pierre
Loti, 18 Mayıs 1921 günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa
Kemal Paşa’ya uzun bir mektup yazmış ve Mustafa Kemal Paşa’nın şahsında
büyük bir sevgiyle bağlı olduğu Türk Milletini kutlamıştı. Mektup,
Atatürk’ün eline ancak 12 Temmuz 1921 günü geçmiş, hemen o gün Fransızca
olarak Türkçesini verdiğimiz şu cevabı yazmıştı 1:
(Mektup : 2)
Ankara: 12 Temmuz 1921
Aziz Mösyö Pierre Loti,
Şimdi aldığım 18 Mayıs 1921 günlü
nazik mektubunuza pek duygulanmış olarak sonsuz teşekkür eder ve bütün
yurttaşlarım gibi kişiliğinize karşı beslediğim saygı, sevgi ve
hayranlık duygularımın içtenliğine ve derinliğine inanmanızı rica
ederim.
Rahatsızlığınızı öğrenince pek üzüldüm
ve tam iyileşmeniz haberini sabırsızlıkla bekliyorum.
Bu fırsattan yararlanarak tarihimizin en
karanlık günlerinde, yenilgi ve iftiranın bizi ebediyyen yokedecek gibi göründüğü
bir zamanda bize güvenini bir an bile yitirmemiş olan dosta beslediğimiz
ebedi minnettarlığın teminatını, talihin Türk Milletine yeniden gülümsemeye
başladığı şu sırada yenilemekten pek mutluluk duymaktayım.
Size âcil şifâlar dileyerek derin bağlılığıma
inanmanızı rica ederim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi
Mustafa Kemal
Atatürk mektubu, Konya Yetimler Yurdu’nda şehit çocuklarının dokudukları
bir seccade ile birlikte, Pierre Loti’ye verilmek üzere, Millî Hükümet’in
Paris Mümessili Ferid (Tek) Bey’e göndermişti. Ferid Bey, mektubu ve
seccadeyi aldıktan sonra eşi Müfide Ferid Hanım ve iki memuru (biri H. Ragıp
Baydur), Rochefort’a göndermiş, Pierre Loti’ye Atatürk’ün mektubunu
ve armağanını elden teslim etmişti. Ne var ki, o günlerde Pierre Loti çok
hastadır. Müfide Ferid Hanım’ın ziyaretinden ve Atatürk’ün
mektubundan çok duygulanmış, hele Türk şehit çocuklarının dokuduğu
halı gözlerini yaşartmıştır. Birkaç gün sonra, 12 Ocak 1922 günü özel
sekreteri M.G.N. Jean Berger adıyla Atatürk’e şu cevabî mektubu yazdırmıştı2:
(Mektup:3)
Rochefort: 12. 7.1922
Mareşal Hazretleri,
Mösyö Pierre Loti el yazınızla
mektubunuzu ve babaları kutsal davanız uğruna şehit düşen yetimlerin gözyaşları
arasında dokudukları halıyı, yüce kişiliğiniz adına gelen Ankara Hükümetinin
bayan elçisi Müfide Ferid ve heyeti ile birlikte kabul etmekle pek duygulandı.
Göz yaşartıcı bu yüksek iltifata nasıl teşekkür edeceğini bilemiyor.
Hiç olmazsa bu teşekkürlerini kendi elleriyle yazmalıydı. Ne yazık ki bu
sevinçten de mahrumdur. Şu dakikalarda çok hastadır. Sevgili vatanınız
lehinde verdiği mücadelelerden, Yunan sempatizanı güya hristiyan Avrupanın
istihzalarından çok yıpranmış ve üzülmüştür. Bu yüzden mazur görmenizi
rica etmektedir. Fakat Türk Milletinin kesintisiz azimli dostluğu onu
teselli etmektedir. Size ve şahsınızda Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine
en samimi minnet ve şükranlarını sunuyorlar. Bunu size iletmekle şerefli
bir hizmeti yapmış olacağım Mareşal Hazretleri.
G. N. Jean,
Berger
Pierre Loti’nin sekreterine yazdırdığı bu mektup, Paris Elçiliğimiz
aracılığı ile Atatürk’e ulaşmıştı. Ne var ki giderek hastalığı
artan Pierre Loti, bir süre sonra doktorların tavsiyesi ile İspanya sınırına
yakın Hendaye kasabasında bir hastahaneye yatırılmış, 1923 yılında da
bu kasabada ölmüştür.
Fransız Gazeteci Madam
Gaulis’in Atatürk’e Mektubu
Millî Mücadele yıllarında, yazdıkları kitaplar ve makalelerle
Fransa’da Türkiye’yi ve Türk tezini savunan Türk dostu üç yazar vardır:
Pierre Loti, Claude Farrere ve Madam Gaulis. Bunlardan Pierre Loti, Türkiye’yi
ikinci vatanı saymakta, Claude Farrere, Türklere hayranlığını açıkça
söyleyerek: “Neden mi Türklerin dostuyum? Çok basit. Barışı seviyorum
da ondan.. Ben, tanıdıklarımın içinde Türk halkından ziyade saygı ve
sevgiye lâyığını görmedim. Fransız olmasaydım, Ankara’da dostum
Mustafa Kemal Paşanın yanında Yunanistan’a karşı, İngiltereye karşı,
aşağı yukarı bütün Avrupaya karşı ne büyük bir şevkle dövüşürdüm
“ demektedir’.
Madam Berthe-Georges Gaulis’e gelince, o, Kurtuluş Savaşı yıllarında Türkiye’de
günlerce kalmış, Türk cephelerini gezerek Fransadaki gazetelere lehimizde
yazılar göndermiş, gözü pek, cesur bir gazetecidir. Fransızlara karşı,
Türk Millî Mücadelesinin haklılığını dizi makaleler ve kitaplarla
savunmuştur. Atatürk’ü de çok yakından tanıyan Madam Gaulis, Ona sık
sık mektuplar yazarak Türklere karşı Avrupanın güttüğü politikayı,
bu konudaki düşüncelerini açık açık bildirmiştir. Bir örnek olmak üzere,
bir keresinde Türkiye’den ayrılırken, Onun 3 Ocak 1922 de Adana’dan
Atatürk’e gönderdiği Fransızca uzun mektubundan Türkçeleştirilmiş
bazı bölümlerini aktaralım2:
(Mektup: 4)
Adana: 3 Ocak 1922
Mareşal Hazretleri,
Son Anadolu gezimde, sizden gördüğüm iyi
kabulün, görüşmelerimizin, bana gösterilen yakınlık ve itimadın hatıralarını
birlikte götürmek üzere, yarın Anadolu ‘dan ayrılıyorum. Ne kadar
duygulandığımı arz edemem.
Burada, Fransız heyetini buldum. Yarın
Albay Cettelat ile birlikte Beyrut’a hareket ediyorum. Oradan Fransa’ya
gidecek olan ilk gemiye bineceğim. Paris’te beni sabırsızlıkla
bekliyorlar. Buradan götüreceğim bilgilere her yerde büyük önem verileceğini
biliyorum. Fransız heyeti tam bir anlaşma ve dostluk içinde Türk arkadaşlarıyla
birlikte çalışmaktadır. Dünyada bundan daha iyi anlaşmak ve uyuşmak imkânı
yoktur.
Burada rastladığım yetkili bir asker,
Fransız kurmaylarında genellikle mevcut fikir ve kanaata göre, bugün,
Yunan cephesine karşı hemen bir taarruz yapmanın doğru olmayacağını söylüyor.
Yunan ordusu, manen bozulmakta ve yavaş yavaş parçalanmaktadır, ihtimal ki
yakında beklediğiniz fırsatı elde edeceksiniz- Bugün yapacağınız bir
taarruz hem bu çözülmeyi durduracak ve hem de düşmanınızı, tehlikeye
karşı koymak için, iç mücadeleleri unutmağa yönetecektir. Atina’da
durum pek kötüdür.
İngiltere’nin barış isteğine dair
izlenimlerim pek kuvvetlidir. Hatta, önceki bazı belirtileri bilmekteyim.
Sanıyorum ki, son demeciniz büyük etki yapmıştır. Ben inanıyorum ki, İngiltere
her yandan üzerinize yöneltilen saldırıları durdurabileceğinizi anladığı
gün, görüşmelere girişecektir.
Avrupadaki şahsi nüfuzunuz günden güne
artmaktadır. Daima iddia ettiğim üzere, bu nüfuzunuz, şahsınıza
dayanacak olan gelecek barışın en önemli etkeni olacaktır.
Diyebilirim ki kaçınılmaz zorluklara rağmen
herşey yolundadır. Paris’te edineceğim fikirleri de derhal arz edeceğim.
Düşüncelerimi savunmak için Londraya gideceğimi de umuyorum. İlk
duygularımı burada arzederken, size ve sizinkilere karşı beslediğim sevgi
ve bağlılığın ne kadar derin, ne kadar kuvvetli olduğunu tekrar etmek
isterim. Bu vesile ile Mareşal hazretleri, gerçek bağlılığıma ait
duygularıma güvenmenizi ve bu duygularımın çevrenizdeki kimselere de yansıtılmasını
rica ederim.
Berthe Georges Gaulis
(Çankaya Köşkü-Atatürk Arşivi, D: 38-F: 3)
Atatürk mektubu almış ve o günler Dışişleri Bakanı bulunan Yusuf Kemal
(Tengirşenk)e havale ederek: “Heyet-i Vekile’de okunup iadesi” notunu düşmüştür.
Madam Gaulis, bundan sonra da Atatürk’e dost mektuplarını göndermeğe
devam etmiştir.
(Bulgar Generali
Boyaciyef’in Atatürk’e Mektubu)
General Kleman Boyaciyef, 1914 yılında Bulgaristanın Millî Savunma Bakanıdır.
O günlerde, Türkiye ile Bulgaristan arasında bir askerî antlaşma yapmak
üzere Sofya’ya gelen Türk heyetinde Yarbay Mustafa Kemal (Atatürk) de
bulunmaktadır. O günlerde Sofya ve Belgrad ataşemiliterliği görevini
tamamlamış ve İstanbula dönmüştür. Sofyadaki toplantıda, General
Boyaciyef, genç Türk subayı Mustafa Kemal’i tanımış, dostluğunu
kazanmıştır. Bir zaman sonra, General Boyaciyef siyasi düşüncelerinden
dolayı yüce Divana verilmiş, o da siyasî mülteci olarak Avusturya’ya sığınmıştır.
Büyük Zafer’den önce, 15 Mart 1922 de, Viyana yakınındaki Baden’den
Atatürk’e gönderdiği şu mektubu okuyalım:
(Mektup: 5)
Baden: 15 Mart 1922
Ankara’da Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Ekselans,
1914 yılında, Yunanlılara karşı Türkiye
ile Bulgaristan arasında bir askeri antlaşma yapmak üzere Sofya’ya geldiğiniz
zaman, siyasî ve askerî bakımdan pek önemli olan ve o anda aramızda doğan
dostluğu ümit ederim ki hatırlarsınız.
O vakit bendeniz Harbiye Nazırı
bulunuyordum. Siz ve Bulgar Genel Kurmay Başkanı sözleşmenin metnini düzenlemekle
meşgul bulunuyordunuz. Hatta, bazı noktalarda sizinle Genel Kurmay Başkanı
arasında çıkan anlaşmazlığı gidermek için birçok defalar görüşmelerinize
katılmak fırsatını bulmuştum. Hatırlıyorum ki, muhtelif tasarılarda yüksek
şahsınızı tutuyordum. Zira, askerî teknikteki bilginiz ve tam dehanız
sayesinde, kıtalarımızın ortak harekâtı için gereken prensipleri
Ekselansınız daha iyi takdir buyuruyordunuz. Size verilen vazifeleri başarı
ile bitirerek İstanbul’a hareketiniz sırasında yüksek şahsınıza gönderdiğim
bir mektupla, hakkınızda en iyi dileklerimi ulaştırmakla birlikte, vatanınızın
gelecekteki kaderinde parlak bir yer tutmanız ümidimi de açıklamıştım.
Bütün dünyanın gözlerinin Ekselanslarına
yöneldiği ve bütün İslâm dünyası, pek büyük ve hayret verici olan
kahramanca mücadelelerinizi kutladığı ve takdir ettiği bu sırada,
dileklerimin gerçekleştiğini görmekle pekçok sevindim ve heyecanlandım.
Başarılarınızdan dolayı Ekselansınızı candan kutlarım ve kutsal davanızda
kesin sonucu almanız, düşmanlarınızı yok etmeniz yolunda Ulu Tanrı ‘nın
yardımcı olmasını bir defa daha dilemekteyim. Bu zafer dakikası muhakkak
gelecek ve beklediğimizden daha çabuk erişecektir.
Bu bakımdan size yararlı olabilmekle ne
kadar mutlu olacağımı ve ortak düşmanımızın gelecekteki yenilgisinde
hazır bulunmayı ne kadar istediğimi belki düşünemez ve anlayamazsınız.
Siyasi inançlarımdan dolayı, hükümetim tarafından, hakkımda yüce divan
önünde takibat yapılmakta bulunulduğundan Avusturya’da Baden şehrine sığınmak
zorunda kaldım. Siyasi olayları burada izliyorum. Elde edeceğiniz başarılar
sayesinde zulüm görmüş bütün milletlerin zorla alınmış haklarının
geri verileceği zamanın geleceğini ümit ediyorum. Galibiyet tacıyla taçlanacak
olan kahraman ordunuz, böylece yalnız vatanınıza değil, ortak düşmanlarımızın
her gün artan zulümleri altında inlemekte olan bütün Doğu’ya, barış
ve kurtuluş nimetlerini geri vermiş ve temin etmiş olacaktır.
1 Claude Farrere’in L’Extraordinaire
Aventure adlı 1921 de Paris’te yayınlanan kitabının önsözünde.
2 Bu mektup, Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığınca
yayınlanan Atatürk Haftası Armağanı-10 Kasım 1974 adlı kitaba da alınmıştır.
Ankara 1974, s: 45-47
Samimi selâmlarımı ve pek derin saygılarımı
kabul buyurunuz Ekselans.
General Kleman Boyaciyef
(Çankaya Köşkü - Atatürk Arşivi, D: 18-F: 86/1)
Bulgar Generaline, samimî duyguları ve iyi dilekleri için teşekkür
edildi.
İstanbul’a Bekleyiş
30 Ağustos Zaferi ve İzmir’in kurtuluşundan sonra gözler İstanbul’daydı.
İstanbul’un umut dolu gözleri de Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’da..
İstanbul işgal ordularından ne zaman temizlenecek, gelenler, geldikleri
gibi ne zaman gideceklerdi.
O günlerde Çankaya’ya gönderilen mektupların çoğu, hem büyük zaferi
kutluyor, hem de İstanbul’un bir an önce kurutuluşunu diliyorlardı. Bir
mektup da “Şehit Faik Paşa’nın zevcesi” imzası ile gönderilmişti.
Şöyle başlıyordu:
(Mektup : 6)
İstanbul: 7.70.1338
Paşa Hazretleri,
Dünkü ve evvelki günün zafer şenlikleri
içinde meserret gözyaşlarımla efendimizi tebrik eder, umum milletimizle
birlikte daima uzun ömürle muammer olmanızı Cenâb-ı Haktan temenni
ederiz, inşallah yakın vakitte, Büyük Kumandanımızı İstanbulun büyük
caddelerinden geçerken fevkalâde alkışlarla karşılayacağız. Çünkü
sayenizde yeniden dünyaya çıktık. Yine sayelerinizde o şanlı
askerlerimiz, şerefli kumandanlarımız kusursuz vazifelerini yapmış, vatanı
kurtarmışlardır. Şehit Faik Paşa zevcesi-imza
(Çankaya Köşkü, Atatürk Arşivii, D. 86-F: 1-217)
Viyanadan Bir Zafer Marşı
Bu ve buna benzer mektuplar arasında yabancılardan da gelen tebrik mektupları
var. Atatürk, esir ve mazlum milletlere bir örnek, bir öncü ve umut olmuştu.
Hint Müslümanlarından, Afrika ülkelerinden gelen mektuplar sayısızdı.
Bir mektup ta Avusturya’dan Leopoldine König adlı Viyanalı müzik öğretmeni
genç bir kızdan geliyordu. Üstelik bu mektuba Atatürk için yazılıp
bestelenmiş bir marş da eklenmişti. Mektubun Türkçesi şöyleydi ı:
(Mektup: 7)
Türk Milletinin Şanlı Kurtarıcısına
Ekselans,
Bendeniz Büyük Savasın dehşetleri içinde
bulunmuş bir subay kızıyım. Bütün dünyanın düşman kesildiği biz
Avusturyalılar, uçurumun kenarında bulunuyoruz. Mutsuz ülkemiz daha uzun süre,
daha iyi zamanları beklemek zorunda kalacaktır. Buna karşılık Türkiye
yeniden doğuşunun borçlu bulunduğu bir adama sahip olmak mutluluğunu elde
etmiştir.
Türk Zaferi güçlü elinizle yaratılan bu
şanlı kurtuluş, adaleti seven herkesi içten sevinçlere kavuşturmuştur.
Bendeniz de yüksek yönetiminiz altında Türk milletinin kazandığı bu şanlı
zafer hakkındaki sevinç ve duygularımı bestelediğim marşı Ekselanslarına
sunmakla belirtmek istiyorum.
Ekselanslarınızın bu marştan bir zevk
duymalarının benim için bir onur olacağını arz ile, ve büyük bir bağlılıkla,
bir imzanızın bağışlanmasını rica ederim. En içten saygılar.
Viyana 9.12.1922
Leopoldine König
Wien, XIII, Stainbauergasse 25. D. Desterr
1 Bu mektup ve cevap örnekleri için bakınız: Yavuz Donat, Çankaya’da
bir mektup, 24 Ocak 1981 tarihli Tercüman Gazetesi. Mektup ve notalar için
öğretmen M. Rauf İnan’ın özel arşivi.
Marşın Güftesi Şöyledir:
Mustafa Kemal Paşa
Çarptı şiddetle, çarptı şiddetle!
Dağıttı düşman sürülerini, sürülerini.
O’nu Tanrı göndermişti;
Savaşı kazanmak için.
Güzel yurduna barış getirmek için..
^alimdi, hırslı haindi düşman.
Haindi düşman...
Güçlüydü Kemal Paşa,
Tendi Yunanı, yendi Yunanı...
Kemal Paşa çok güçlüydü,
Hemen yendi düşmanı,
Acılar döndü sonsuz sevince...
Durmayın hemen bir defne çelengi sarın.
O yüce insanın başına.
O tüm yaşamını attı tehlikeye;
islâm dünyası için...
Gür seslerle bağırın!.
Gönüllerden sevinçlerle!.
Tanrı ‘nın O ‘na sonsuz mutluluklar
Vermesini dileyin siz…
Marşın bestesi nota olarak eklenen bu içli mektuba, 29 Aralık 1922 tarihli
bir mektupla Atatürk şu cevabı vermişti:
Matmazel,
Ankara, 29.12.1922
Hassas ve rakik bir ruhun ifade-i âlâmı
olan mektubunuzu ve milletimizin kazandığı zaferi terennüm eden marşınızı
aldım. Çok teşekkür ederim. Adalet geç olsa bile, mutlaka bir gün
tecelli edecektir. Bu kudreti, fâtıranın değişmez bir kanunudur.
Binaenaleyh, sevgili vatanınızın halihazırı sizi müteessir etmesin. En
yakın zamanda memleketinizin nail-i halas ve istiklal olmasını temenni
ederim. Matmazel.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Reisi
Başkumandan Gazi
(Çankaya Köşkü, Atatürk Arşivi, D: 80-f. 1-693)
Mektup, Almancaya çevrilerek Atatürk’e imza ettirilmiş ve postalanmıştı.
General Bourbon ‘un
Kutlama Mesajı
Büyük Zaferden hemen sonra, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, Türk
ordularıyla birlikte, 10 Eylül 1922 günü İzmir’e girmiş, birkaç gün
sonra da İzmir’in köklü ailelerinden Uşakizade Muammer Bey’in Göztepe’deki
konağına misafir olmuştu. 29 Eylül 1922 gününe kadar İzmir’de kalan
Atatürk, burada Muammer Beyin kızı Latife Hanım’la tanışmış, daha
sonra İzmir’e ikinci gelişinde, 29 Ocak 1923 günü Latife Hanımla Göztepe’de
evlenmiştir.
Atatürk’ün Latife Hanım’la evlenmesi olayı, Türkiye’de ve dışında
geniş yankılar uyandırmış, Atatürk’e yüzlerce kutlama telgrafı ve
mektubu gönderilmiştir. Cumhurbaşkanlığı Köşkü Atatürk Arşivinde bu
telgraf ve mektuplardan ilginç örnekler vardır. Bunlardan biri de Atatürk’ün
yakından tanıdığı ve mektuplaştığı Fransız Hanedanından Prens Don
Louis de Bourbon’un kardeşi emekli General M. Edvard ve Bourbon’dan
geliyordu. O günlerde Barcelone’da oturan General Bourbo, 6 Şubat 1923
tarihli Fransızca mektubunda Atatürk’e şunları yazıyordu:
(Mektup : 8)
Barcelone: 6.2.1923
Müşir Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine,
İngilizler ve Yunanlılar aleyhine kazandığınız
parlak zaferi haber alır almaz, son zamanlarda Barcelone’de Türkiye Başkonsolosu
bulunan Ali Kemal Bey vasıtası ile size tebriklerimi ve duygularımı iletmiştim.
Daha sonra evlenmiş olduğunuzu ve şimdi de Ankara’ya döndüğünüzü
gazetelerden öğrendim. Mutluluk dileklerimi sizlere sunarken bu satırları
yazmış olmaktan bahtiyarlık duyduğumu da ifade etmek isterim. İslâmın
savunması ve Türkiye’nin yeniden kazandığı yüce san ve şerefi için
de ayrıca sizi kutlarım.
Eski Arkadaşınız
General Edvard de Bourbon
(Çankaya Köşkü, Atatürk Arşivi, D:- F: 91-2)
Atatürk’e Hayran Bir
Avustralyalı General
Avustralyalı General Sir Charles Ryan, Atatürk’ün hayranlarındandı. Çanakkale
savaşlarından beri onu tanıyordu. 1876 yılında Osmanlı Ordusuna katılmış
bir doktordu. Osmanlı- Sırp savaşlarında, Plevne, Erzurum savunmalarında
bulunmuş, Ruslara esir düşmüş, savaştan sonra da doğduğu ülke
Avustralya’ya dönmüştü. Melbourne’de Osmanlı devletinin fahri başkonsolosu
idi.
General Ryan, Atatürk’ün Anadolu’da başlattığı Millî Mücadeleyi
gazetelerden takip etmiş, sonunda Türkiye’nin zafere ulaşarak Lozanda şerefli
bir barış antlaşması yaptığını öğrenir öğrenmez, 5 Ağustos 1923 günü
Atatürk’e bir kutlama mektubu göndermişti, İngilizce aslı Dışişleri
Bakanlığı Arşivinde bulunan mektubun Türkçesi şöyledir 1:
(Mektup : 9)
Melbourne Clup, Melbourne: 5.8.1923
Ekselansları,
Türkiyenin eski ve içten bir dostu olarak
bu birkaç satırı yazmaya ve Türkiyenin yeniden canlandınlmasındaki ve
memnuniyet verici barışın yapılmasındaki önemli payınız dolayısiyle
size yürekten tebriklerimi sunmaya kalkıştım. Sizin faaliyetleriniz ve
askerlerinizin muhteşem davranışı olmasaydı Türkiye acınacak durumda
olurdu. Şimdi Türkiyenin dünya ülkeleri arasındaki eski ve mağrur yerini
almak için emin bir yolda bulunduğuna inanıyorum. Benim Türkiye ile bağlarım
çok eskidir. 7876 yılında, 27 yaşında genç bir doktor olarak Türk
ordusuna katıldım. Osmanlı-Sırp savaşında Abdülkerim Paşa’nın
kumandası altındaydım. Daha sonra, Plevne kuşatması sırasında ölümsüz
Gazi Osman Paşa’nın kumandası altında bulundum, bu savaşta ağır
yaralandım. Ama Şevket Paşa yolu açınca 5000 yaralıyla birlikte Plevne dışına
çıkabildim. İstanbul’a gittim. Yaram iyileşince Erzurum’a gönderildim.
Orada Gazi Muhtar Paşa ‘nın kumandasında, o ayrılınca Kurt İsmail Paşa’nın
kumandası altında görev yapdım. Kuşatmadan sonra Rusların eline düştüm
ve savaş bitince de doğduğum yer olan Avusturalyaya döndüm. Genel Savaşa
kadar burada 35 yıl Türkiye Fahri Başkonsolosluğu yaptım. 15 yıl önce
de ikinci rütbeden Mecidiye Nişanı aldım. Dostum Audrey Herbert ile
birlikte burada ateşli bir Türk dostu idim. Eski Türk dostlarımın hepsi
öldü. Herhalde ben Plevne’den ve Aleksinatz savaşından sağ kalan bir kaç
kişiden biri olsam gerek.
Ordunuz kurmayında Damat İsmail Hakkı Bey
büyük dostumdur. Bana bir fotoğrafınızı lütfederseniz, ben de karşılık
verebilmem, bu benim için büyük, kişisel bir onur kaynağı olur. “Kızılay
Hizmetinde” adlı yıllar önce bir kitap yazdım. Almanca ve İngilizce yayınlandı.
Çok satış yapmış olan bu kitabımda Türk askerinin güzel karakterini ve
savaşçı özelliklerini sergiledim. Türkiye’nin durumunu günden güne
daha da iyileştirme uğrundaki görevinizde size büyük başarılar
dileyerek ve yürekten övgülerimle..
Samimi hayranınız
Charles S. Ryan
General Sir Charles Ryan’ın bu gerçekten hayranlık ve dostluk dolu
mektubuna Dışişleri Bakanlığınca cevap verilmiş ve Atatürk’ün imzalı
bir fotoğrafı da gönderilmiştir. Bugün Melbourne’da General Ryan
ailesinden kimler var? Bu mektup ve fotoğraf kimlerin elindedir? Doğrusu araştırılmaya
değer.
Atatürk’e Bulgar ve
Yunan Şairlerinin Övgüleri
Atatürk, milleti ile birlikte tek ses, tek yürekti. Millî Mücadeleyi bu
ses, bu yürek kazandı. Millet egemenliğine dayalı Cumhuriyet’i kurduğu
zaman, dünyada cumhuriyetle idare edilen ülkelerin sayısı parmakla sayılacak
kadar azdı. Atatürk ve Onun kurduğu Cumhuriyet, yalnız esir milletler için
bir umut kaynağı değil, krallıkla idare edilen ve cumhuriyete özlem duyan
ülkeler için de somut bir örnek olmuştu. Bütün dünya, 20. yüzyılın
ilk çeyreğinde Türkiye olayını bir “mucize” olarak görüyor, Atatürk
inkılâplarını hayranlıkla izliyordu.
Atatürk’ün, dün silâhlı mücadele verdiği ülkelerle dahi hemen barışçı
bir politika yürütmesi, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini bütün dünyaya
duyurması, milletleri kendine daha çok çekmişti. Dünyanın her köşesinden
Çankaya’ya övgü dolu mektuplar geliyordu. Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreteri, mektupları teker teker okuyor, Atatürk’ün teşekkürlerini
iletiyordu. Cumhuriyetin Onuncu Yıldönümü yaklaştıkça, kişilerin gön
derdikleri bu tür övgü mektupları daha çok artmıştı. Ülkelerinde tanınmış
birçok şairler de Atatürk’e övgüler yazıyor, çoğu zaman bu şiirlerini
şairleri çerçeveleyerek gönderiyorlardı. Bunlar arasında, tanınmış
Bulgar şair Lübomir Bobevski de, Atatürk’e 19 kıtalık uzun bir şiir
yazmış, bu şiiri bir kartona yaldızlı harflerle bastırarak çerçeveletmiş,
Atatürk’e gönderilmek üzere, 1932 yılı Ağustos ayında Sofya Ortaelçiliğimize
teslim etmişti. Şiir, Bulgaristan Türklerinden Muharrem Yumukof tarafından
yeni harflerle Türkçe-ye çevrilmiş, aslı ve çevirisi, Ortaelçilik
eliyle Atatürk’e gönderilmişti. Şiir, Atatürk’e sesleniyor ve şöyle
başlıyordu:
(Mektup : 10)
Fırtınalar denizlerin üstünde koştu,
Hemen korkunç dalgalar estirip coştu.
Bütün engelleri yıktı, devirdi
Ne korkuttu seni, ne yolundan çevirdi.
Çürük temellerden aldın sen insanları
Şildin taassubu, yıkadın vicdanları
Aydınlık vermek için aziz diyara
Cehaleti öldürdün koydun mezara.
.................................
(Çankaya Köşkü-Atatürk Arşivi F: 1)
Buna benzer 14 kıtalık bir şiir de Yunanistan’dan gelmişti.
Yunanistan’ın o günlerde çok tanınan yazar ve şairlerinden Menelaos
Nomdis, Atatürk’e 14 kıtalık Rumca bir şiir yazmış, bunu 10 Mart 1934
günü Atina’dan doğrudan doğruya Atatürk’e postalamıştı. Şiir :
(Mektup : 11)
Savaşlarda mertlik nedir gösteren sensin,
Siyasette gücünü ortaya koyan yine sen.
diye başlıyor, şöyle tamamlanıyordu:
Bütün dünyanın övgüleri senin üstüne
Güzel vatanında yap yapabildiğini
Sana hayranlık, sana selâm...
(Çankaya Köşkü-Atatürk Arşivi, D: 86, F: 1-95)
Bugün her iki şairin de hayatta olup olmadıklarını bilmiyoruz. Önemli
olan bu şairlerin o günlerde Atatürk’e hayranlık duyan binlerce,
milyonlarca vatandaşlarının duygularını dile getirmiş olmalarıdır.
Atatürk, haklı davasını cesaretle yürüten insandır. Kendisine silâh çekenlerin,
bir süre sonra Onun önünde eğildikleri, Onu takdirle karşıladıkları çok
görülmüştür. Bulgar şair belki Balkanlarda Onunla çarpışmıştır.
Yunanlı, belki Anadolu’ya gelmiş, ters yüzü geri dönmüştür. Ama Atatürk’ün
büyüklüğünde, Onun haklı davasında, bütün kin ve ihtiraslarını bir
kenara iterek, Onu alkışlamışlardır. Alkışlamak efendiliğini göstermişlerdir.
Şimdi, geçtik bu efendilikten, komşularımızdan hakka ve hukuka dayalı
insanca ilişkiler bekliyoruz, o kadar.
Atatürk’e Tay Hediye
Eden Hasta Çocuk
Atatürk, vakit ve fırsat buldukça, Çankaya’dan ayrılır, yurdu dolaşırdı.
Bu gezilerinde Atatürk; yapılan işleri yerinde görür, halkın dertlerini
dinler, notlar aldırırdı. Çoğu zaman* yapacağı inkılâpların öncesinde
kamu oyu yoklamasını bizzat kendi yapar, kendi konuşur, kendi öğretirdi.
Şapka inkılâbını, yazı inkılâbını halkla bir arada, halkla bütünleşerek
yapmıştı.
Atatürk, Anadolu ve Trakya bölgesini adım adım dolaşmış ve gezmişti.
Onun uğrayamadığı çok az şehir ve kasaba vardı. Her nereye gitmişse
orada bayram olurdu. Yeniden yetmişe herkes sokaklara dökülür, geçeceği
yollarda bazen saatlerce beklenirdi. Nerede konaklamışsa, özellikle gençler,
kaldığı evin veya konağın önünde toplanır, geceleri fener alayları düzenler,
millî oyunlar oynarlardı. Ta ki gece yansı Atatürk, balkondan veya dışarı
çıkarak gençlere “artık dağılınız, yoruldunuz, evlerinize dönünüz..”
demedikçe, kimse yerinden kımıldamazdı. Atatürkü görenler, görmeyenlere
Onu anlatır, altın yeleli sarı saçlarından, şimşek bakışlı yeşil gözlerinden
söz ederlerdi. Yine böyle bir yurt gezisinden dönüşte, Çankaya köşküne
gelen yüzlerce mektup arasından bir mektubu, Genel Sekreter Atatürk’e
okumuştu. Mektup, Samsun’dan İnönü ilkokulu 5. sınıf öğrencisi
Bahri’den geliyordu. Mektup aynen şöyleydi :
(Mektup : 12)
“Samsun : 14.12.1930
Çok Sevgili Gazi Babama,
Yurdumuzu şenlendiren, benliğimizi koruyan
büyük kumandanın mübarek yüzünü görmek için bütün Türk yavrularının
kalbinin çarptığını çok yakından bilirsiniz, değil mi? İşte bir küçük
yavrunuz olan ben de bir gün olur elbette sizi görürüm diye düşünüyordum.
Bu düşüncelerim gün geçtikçe artıyor, kalbimde yanan ateş beni yakıyordu.
Bir gün vücudumda hafif bir kırgınlık duydum, yatağa yattım. Tam 15 gün
hastalandım. Ümidim kesilmişti. Birgün Samsun’a geleceğinizi haber
verdiler, dünyalar kadar sevindim. Ne iyi ben de Gazi Babamı göreceğim
diyordum. Fakat yataktan kalkamıyordum. O kadar üzülüyordum ki, Samsun’a
geldiğinizi öğrendiğim dakikada kendimde iyiliğe doğru bir hâl gördüm.
Bunun sizin muhabbetinizden geldiğine inanarak “Allahım dedim, eğer ben
de yataktan kalkar ve iyi olursam dünyada yegâne malım olan sevgili tayımı
Aziz Babama armağan edeceğim dedim. Ve günden güne iyileşerek büsbütün
ayağa kalktım. Mektebime devama başladım. Şimdi bu adağı yerine
getiriyorum. Bir küçük yavrunuzun candan kopan, gönlünden gelen bir
hediyesini kabul etmenizi rica eder, ellerinizden öperim Sevgili Gazi.
Samsun İnönü Mektebi 5. ci sınıf
talebesinden 23 numaralı Bahri
(Çankaya Köşkü-Atatürk Arşivi Kutu 87-4)
Atatürk, gözleri dolmuş, tebessüm etmişti. Genel Sekreterine şu emri
verdi:
“Samsun valisine bir yazı gönderin. Çocuğun hakkımdaki duygularına ve
armağanına teşekkür ettiğimi bu değerli hediyesini yine kendisine bağışladığımı
bildirin. Vali, çocuğun babasına bizzat tebliğ etsin.”
Samsun Valiliğine gereken yazıldı. Bahri’ye de böylece teşekkür
edildi.
Bir Af Mektubunun Ardından..
1932 yılı Ocak ayının 12 sinde Atatürk İstanbula gelmiş, Dolmabahçe
Sarayında çalışmalarını sürdürmüştür. O günlerde Balkan Konferansı
Konseyi toplantısı İstanbulda yapılmaktadır. Konseyin açılışından
birkaç gün önce, Atatürk, bir akşam Dolmabahçe Sarayının özel
dairesinde kurulan sofrada günün konularını görüşmektedir. Sofrada Millî
Eğitim Bakanı Esat (Sagay) ile Dr. Reşit Galip de vardır. Söz eğitimden
açılmıştır. Dr. Reşit Galip, Esat Bey’in eğitim politikasını sert
bir dille eleştirmektedir. Esat Bey, aynı zamanda Atatürk’ün Harp
Okulundan hocasıdır. Reşit Galip’in tenkitlerini yanısıra bazı yersiz
sözlerini sonucu sofrada tatsız bir hava esmiş, az sonra, Dr. Reşit Galip
de Atatürk’ü gücendirdiğini anlamış, üzgün, Saraydan ayrılmış,
ertesi sabah da Ankara’ya dönmüştü’.
Aradan birkaç gün geçince, büyük üzüntüye kapılan ve pişmanlık
duyguları içinde kıvranan Dr. Reşit Galip, Cumhurbaşkanlığı Başyaveri
Rusuhi Bey’e 12 sayfalık uzun bir mektup kaleme almıştı. Mektupta, Millî
Eğitim Bakanı Esat Beye her zaman saygı duyduğunu, ne var ki o akşam
sebep olduğu tatsız durum sebiyle Atatürk’ün kendisini affetmesini yazıyor,
ayrıca mektubuna iliştirdiği özel bir mektubun da Atatürk’e uygun bir
zamanında verilmesini rica ediyordu. Atatürk’e yazılan mektup aynen şöyleydi:
(Mektup : 13)
“Büyük Gazi’nin Yüksek Huzuruna
Tazimlerle
Ankara, 30.7.1932
Mübeccel Büyük Paşam,
Siz insanların ruhunu, fikrini açık bir
sayfa gibi okursunuz.
Size tapınmasına bir iman, sevgi ve saygı
ile bağlı olduğumu teveccüh ve itimadınızı hayatımın kıymeti ölçülmez
mazhariyeti saydığımı bilirsiniz.
Kusur ve kabahatimin çok büyük olduğunu
biliyorum. Onun affı ancak sizden istenebilir. Çünkü siz, af ile ders ve
ceza vermek mertebelerinden çok daha yükseklerdesiniz.
Sizi üzmüş olmak ızdırabının dayanılmaz,
acısını bütün şiddetiyle çektim. Ellerinizi bin kere öperek affımızı
dilerim.
Sağlığınız ve saadetiniz temennilerimi
candan tekrarlarım, mübeccel, büyük paşam.
Sizin evlâdınız
Dr. Reşit Galip”
(Çankaya Köşkü-Atatürk Arşivi, D: 86-F: 1-43)
Başyaver Rusuhi bir fırsatını bularak mektubu Atatürk’e gösterir. Atatürk
tebessümle mektubu okur. Başyaver’e:
— Bu mesele üzerinde fazla durmasın, çalışmalarına sükûnetle devam
etsin, bunu kendisine yazınız, der.
Başyaver, Atatürk’ün emrini yerine getirir. Dr. Reşit Galip’e Atatürk’ün
ifadeleriyle cevap verir1.
Olay artık kapanmıştır. Bir süre sonra, 4 Mart 1932 sabahı Atatürk, İstanbuldan
Ankara’ya döner. Dönüşünün akşamı Dr. Reşit Galip’i Çankaya’ya
davet ederek, gönlünü alır.
Altı ay sonra, 19 Eylül 1932 tarihli gazeteler, Dr. Reşit Galip’in Millî
Eğitim Bakanlığına getirildiğini yazarlar.
Alman Cumhurbaşkanı
Mareşal Von Hindenburg’un Atatürk’e Telgrafı
Cumhuriyetin Onuncu Yıldönümünün coşkun gösterilerle kutlandığı günlerde
Atatürk’e yurtdışından tebrik telgrafları ve mektupları yağıyordu.
Bunların çoğu devlet adamlarından geliyor, mektup ve telgraflar alınır
alınmaz teşekkürle cevaplandırılıyordu. Devlet başkanlarından gelen
kutlama telgrafları arasında Alman Cumhurbaşkanı Mareşal von
Hindenburg’un telgrafına Atatürk büyük önem verdi. Hatta bu telgrafın
“Hâkimi-yet-i Milliye” Gazetesinde yayınlanmasını istedi; yayınlandı
da1. Kaderin cilvesine bakın ki, onbeş yıl önce, Birinci Dünya Savaşının
sonlarına doğru, 25 Aralık 1917 de Alman ordularının ünlü Başkomutanı
Mareşal Hin-denburg’la Çanakkale -Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa,
Almanya’nın Kreuzberg şehrinde Alman Batı Cephesi karargâhında görüşüyorlar,
Atatürk bu ünlü Başkomutan’a “Almanya’nın savaşta yenik çıkacağını”
rahatça söylüyor. Gerçekten de birkaç ay sonra savaş Almanların
aleyhinde sonuçlanıyor2. İşte o Hinderburg şimdi Alman Cumhurbaşkanı
olarak, Türkiye Cumhuriyetinin Onuncu yıldönümünde, Cumhurbaşkanı
Mustafa Kemal Paşayı içtenlikle kutluyor. Telgraf şöyle:
(Mektup : 14)
Berlin : 29.10.1933
Reisicumhur Hazretleri,
Türkiye Cumhuriyetinin Onuncu Yıldönümü
vesilesiyle £ât-ı Devletlerine ve Türk milletine benim ve Alman milletinin
yürekten duyulmuş tebriklerini arzederim.
Benimle beraber bütün Alman milleti, yüksek
rehberliğiniz altında modern Türk devletinin temelleştiğini derin bir alâka
ile takip etti. Türk milliyetçiliğim nasıl uyandırdığınızı, nasıl
kuvvetlendirdiğinizi, çalışkan ve ilerlemeyi sever milletinize, bütün dünyada
takdirler çeken siyasi ve iktisadi yükseliş için, tedbirli bir elle nasıl
yol açtığınızı büyük hayranlık ve takdirle gördük.
Alman milletinin felâketli zamanlarında Türk
milletinden gördüğü dostluğu hiçbir vakit unutamıyacağını, bilâkis
onu daima muhafaza edeceğini ve derinleştireceğini Zât-ı devletlerine
temin etmek için bir ihtiyaçtır.
Yükselen milletinizin sulhsever bir ilerleme
ve metin bir devlet idaresiyle ileride daha mesut bir istikbale ermesini
dilerim. Bu vesile ile şahsi saadetiniz hakkında en büyük temennilerde
bulunur ve büyük takdirlerimle samimi dostluğumun kabulünü rica ederim.
Alman Cumhurbaşkanı
Mareşal von Hindenburg
Bir devlet başkanının söyleyebileceği en ululayıcı sözler. Alman basını
ve gazetecileri, Cumhuriyetin Onuncu Yıldönümünde Atatürk’ü ve Türkleri
öve öve bitiremiyorlar. O günlerde Çankaya Köşküne Almanya’dan gelen
mektuplardan biri de ünlü Diplomatlar Gazetesi “Diploma-ten-Zeitung”tan.
Okuyalım:
(Mektup : 15)
Berlin : 29. 10. 1933
Sayın Cumhurbaşkanı,
Bana Türk ülküsü nedir diyenlere şu
cevabı veriyorum: Türk ülküsü yüksek rehber Gaziye iman ve sadakattan başka
birşey değildir.
Diplomatlar Gazetesi ve ben, on yıllık
Cumhurbaşkanlığınızdan dolayı sizi tebrik ederiz. Hürriyet uğruna yaptığınız
savaşlarınızı hatırlarız.
Şanlı rehberliğiniz altında Türkiye dünyada
büyük bir hürmet ve itibar kazanmıştır. Diplomatlar Gazetesi her vakit Türk
milletinin yükselmesini takdirlerle takip etmiştir. £ât-ı Devletlerinin
şahsi saadetleri ve memleketinizin terakkisini yürekten dilerim efendim.
Prof S. Porsme
Diplomaten-Zeitung
Berlin, KÖpenİckerStr. 79
(Çankaya Köşkü-Atatürk Arşivi D: 86, F: 1-79)
Bu mektuba da Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğince “Mektubunuzun Sayın
Cumhurbaşkanına arzedildiği, çok memnun ve müteşekkir oldukları ve
sevgilerini sundukları., “ifadeleriyle cevap veriliyor.
Cumhuriyetin Onuncu Yıldönümünde
Bütün Dünyadan Atatürk’e Hayranlık ve Saygı Dolu Sesler...
Cumhuriyetin Onuncu Yıldönümünde yurt dışından Atatürk’e gönderilen
tebrik mektuplarına şöyle bir göz atmak bile, Atatürk’ün bütün dünyada
Çekoslovakya’dan Amerika’ya hatta Jamaika’ya kadar nasıl sevildiğini
ve takdirle övüldüğünü gösterir. Bu sevgi ve takdir duygularını
elimizdeki birkaç mektupla örneklemek isteriz.
Birinci Dünya Savaşında Türk Ordusu emrinde çarpışan emekli bir
Avusturya-Macaristan Topçu Subayı; Adı, Roman Kesselring. Cumhuriyetin
Onuncu Yıldönümünün kutlandığı günlerde, Çekoslovakya’da
demiryolları baş makinisti olarak görev yapıyor, Atatürk’e gönderdiği
mektubunda şöyle yazıyor:
(Mektup : 16)
“Çekoslovakya, Neu Oderberg: 29.10.1933
Çok Muhterem Cumhurreisi Hazretleri,
Sabık Avusturya-Macaristan topçu zabiti ve
Umumi Harpte Suriye Cephesinde Gazze, Tulkerem ve Şam vs. de kahraman kıtalarınızla
yanyana harp etmiş Zât-ı Devletlerine sadık bir silâh arkadaşlığıyla
bağlı bir asker sıfatıyla ben de Türkiye Cumhuriyetinin Onuncu Yıldönümü
münasebetiyle en samimi tebriklerimin ve Zât-ı Devletlerinin misilsiz ihya
eserine karşı duyduğum en yüksek hayranlığımın ifadesinin kabulünü
istirham ederim.
Bugünkü Türkiye’de, idare ve rehberliğiniz
altında yapılan büyük icraatın bizlerce unutulmasına imkân yoktur.
Şeci kıtalarımızla birlikte yaptığınız
parlak ve şanlı mücadelelerin hatırasını ebediyyen muhafaza ederek Zât-ı
samilerinin sıhhat ve afiyetleri ve memleketinizin devamlı inkişaf ve
ilerlemesi temennilerimle birlikte en yüksek hürmetlerimin kabulünü
istirham ederim.
Sabık Avusturya-Macaristan
20. Topçu Bataryası zabiti
Roman Kesselring
(Çankaya Köşkü-Atatürk Arşivi, D: 86-F: 1241)
Bu Türk dostu eski askere, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Ruşen Eşref
(Ünaydın) imzası ile teşekkür edilir.
Ve bir başka mektup.. Kaliforniya’dan Miss Lorena Phillips yazıyor:
(Mektup : 17)
“Ekselansları,
Son zamanlarda, Türk Milletini temsılen
yaptığınız asil icraata dair birçok şeyler okumaktayım ve bu münasebetle
büyük insanî hizmetinize karşı olan derin hayranlığımı bildirmek
istiyorum.
Vatandaşlarınıza yaptığınız mümtaz
hizmetlerden dolayı sizi tebrik ederim. Sizin harikulade liderliğiniz ve şecaatiniz
bütün dünya üzerine yayılmış olan beşeriyete bir ilham kaynağı olmuştur.
Tazyik görmüş ve ezilmiş bir milletin kalkınarak daha mükemmel ve şümullü
bir hayat mertebesine yükselmesi bütün dünyayı memnun ediyor.
Medeniyetin paha biçilmez temellükâtının
inkişafına yardım etmek, ebediyette yaşamak demektir.
Herhalde ilâhi bir ruhtan ilham aldınız ve
herkes tarafından tebcil ediliyor, hürmet görüyorsunuz. Uzun ömürler, sağlık
ve saadet dilerim, hürmetler.. 29. 10.1933.
Miss Lorena Phillips
Mektup örneği “Büyük Gazi”ye Amerika’dan bir saygı sesi” başlığı
ile Hakimiyeti Milliye Gazetesi’nin n Aralık 1933 tarihli sayısında yayınlanıyor.
Üçüncü mektup, Büyük Okyanus’ta Antil Adalarının en büyüğü
Jamaika’dan. Bu mektup da, (Büyük Gazi’ye uzak ellerden saygı sesleri)
başlığı ile 17.12.1933 tarihli Hakimiyet Milliye Gazetesi’nde yayınlanıyor:
(Mektup : 18)
“Efendim Hazretleri,
Jamaika: 29.3.1933.
Bütün vatandaşlarınızı hürriyet ve
adalet esası dahilinde aynı muameleye tâbi tuttuğunuzu bildiğim için Türkiye
Cumhuriyetinin Onuncu Yıldönümünde sizi tebrik eder ve size uzun ömür,
huzur ve refah dilerim.
Tercümesini sabık vatanım olan Budapeşte’de
okuduğum büyük milletinizin güzel şiirlerini büyük bir zevkle hatırlamaktayım.
Hürmetkarınız
Mrs. M. Farago
Cumhuriyetin Onuncu Yıldönümünde Atatürk’ün bütün dünyadan hayranlık
ve seygı dolu sesler aylarca-devam ediyor.
1934 yılı Kasım ayının 15 i. Çankaya Köşkü’ne yabancı ülkelerden
gelen mektuplar arasında, sarı ipek zarflı bir mektup dikkatleri çekiyor.
Bu mektup Atina’dan “Mustafa Kemal Atatürk’e” postalanmış. Zarfın
arkasında (Kaliope Kazakitsou. Rue Arahoris, 14-Athene) adresi okunuyor. Zarfın
içerisinden yine ipek bir kağıda, düzgün ve ince, el yazısı ile Fransızca
yazılmış bir mektup çıkıyor. Yunanlı genç bir kızdan.
Mektup Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği tercümanlarınca Türkçeye
çevriliyor ve Atatürk’e sunuluyor. Tercümesi aynen şöyle:
(Mektup : 19)
“Atina: 1.11.1934
Yaşasın muzaffer Mareşal Mustafa Kemal
Atatürk.
Sesimin o kadar güçlü çıkmasını
isterdim ki, Yunanlı bir kızın “Yaşasın Gazi Mustafa Kemal! “ diye
haykırdığını bütün yurttaşlarım işitsin.
Ne yazık ki, bu güç bende yok; ancak sunu
yeter görüyorum ki, Tanrı sizi tüm esenlikte bulundursun ve kutlu
yurdunuzun yükselmesi için her türlü kötülüklerden korusun, bunu
diliyorum.
Bir resminiz beni çok sevindirecektir. Bu
resmi sağ ve esenli kılması için evimde Tanrı’nın resminin yanına
asacağım.
Acaba bu büyük şerefe ve sevince kavuşabilir
miyim?
Bunu bekliyorum. En derin, en candan bağlılık
duygularımı lütfen kabul ediniz.
Kaliope Kazakitsou
(Çankaya Köşkü-Atatürk Arşivi Dosya : 87 (1 -202)
Bu mektubu Yunanlı genç bir kız yazıyor ve Atatürk için dua ediyordu.
Oysa bu mektubun yazılışından oniki-onüç yıl önce, bu kızın böyle
bir mektup yazacağı, kimsenin hatırından, hayalinden geçmezdi. Artık düşmanlıklar
unutulmuş, Yunanistanda Atatürk’e karşı derin bir hayranlık başlamıştı.
Yunan gazeteleri açıktan açığa Atatürk’ü övüyor Onu, Balkan Birliğinin
ve Balkan Antantı’nın öncüsü ve önderi sayıyorlardı.
Gerçekten de Atatürk, 1933 yılına doğru Avrupa’da başlayan siyasi
kargaşa ve huzursuzluğu görerek, Türkiye’nin batı sınırlarını güvenceye
almak üzere Balkan devletleriyle bir anlaşmaya girmiş, hatta Türkiye,
Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya arasında bir Balkan birliği kurmuş ve bu
devletler arasında meşhur Balkan paktı imzalanmıştı. Bu anlaşma, askeri
ve ekonomik gücü çok zayıf olan Yunanistan’ın da işine geliyordu. Atatürk’ün,
Balkan Paktı’nın imzalanması dolayısiyle “Balkanların tek bir sınır
ve tek bir cephe” olduğu yolundaki beyanatı, Atina’da büyük bir erahlık
ve sevinç uyanmıştır. Bu beyanattan sonra Sonakos İlias adlı emekli bir
Yunan generali, 26 Mayıs 1937 de Atatürk’e uzun bir teşekkür ve bağlılık
mektubu göndermekten kendini alamamıştı. Mektup Rumcaydı ve şöyle başlıyordu:
(Mektup : 20)
“Türkiye Cumhurbaşkanı Ekselans Kemal
Atatürk’e,
Büyük Komutan,
Balkan devletlerinin bir kardeşlik havası içinde
kaynaştıkları şu sırada, ekselanslarınızın değerli mesajlarının
etkisi altında kalarak işbu mektubumu en samimi teşekkürlerimle birlikte
takdim ediyorum.
Balkanların bir tek sınır ve cephe teşkil
ettiği hakkındaki beyanatınızı birleşik Balkan orduları varlığını
nefsinde toplamış ve temsil etmiş olan bir komutanın canevinden yükselen
bir gerçek olarak telakki ediyorum. Balkan devletlerinin bugünkü birlik ve
ortaklığı ezeldenberi tabii ve zorunlu bir ihtiyaçtı..”
Emekli general İlias uzun uzun Balkan birliğinin
faydalarını sıraladıktan sonra, sözü yine Atatürk’e getiriyor ve
mektubunu şu sözlerle bağlıyordu:
“..Bir Yunan vatandaşı ve emekli bir
general sıfatıyla her iki milletin ve onları idare eden yüksek şahsiyetlerin
iyi niyetlerine dayanan dostluk ve samimiyetlerini gö’zönüne alarak
cephede Türk askerlerinden aldığım ve kendilerinde açtığım yaraları
ve Kbprühisar cephesinden 1921 yılında bir düşman sıfatı ile Zât-ı âlinize
gönderdiğim mektubu unutarak, gerektiğinde müşterek sınırlarımızı
savunmaya hazır olduğumu arzederim. Saygı ve samimi dostluklarla.
Emekli General Sonakos İlias “
(Çankaya Köşkü, Atatürk Arşivi, Dosya : 86-2/3)
Yahya Kemal’in Atatürk’e
Bir Telgrafı
Büyük şairimiz Yahya Kemal, Mustafa Kemal adını ilk defa Çanakkale Savaşı
yıllarında duymaya başlamıştı. Onu Anafartalar kahramanı, yiğit ve
vatansever bir asker olarak tanıyordu. Ardından Mustafa Kemal Paşa’nın
16. Kolordu, daha sonra 2. Ordu Komutanı olarak Doğu Cephesindeki başarıları,
Suriye’de hizmetleri derken çökmüş olan devleti kurtarmak üzere
Anadolu’da Millî Mücadeleyi başlatması Yahya Kemal’in hayranlığını
büsbütün artırdı. Millî Mücadelenin zaferle sonuçlandığı günlerde
İstanbul Darülfünun Edebiyat Medresesi Müderrisi bugünkü ifadesiyle İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Profesörüydü. Bulunduğu bilim kuruluşunun
büyük kurtarıcıya minnet ve şükranlarını sunması kadar tabii bir
hareket olamazdı. Bu vesile ile Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın fakülte
fahri profesörlüğüne seçilmesi için Fakülte Dekanı Tarihçi Necip Asım’a
bir teklif yazısı gönderdi. Yahya Kemal’in bu teklifi 19 Eylül 1922 günlü
Edebiyat Fakültesi Meclisinde heyecanlı görüşmelere vesile oldu ve Atatürk’e
İstanbul Edebiyat Fakültesi’nin fahri profesörlüğü unvanı verilerek aşağıdaki
telgraf gönderildi.
(Mektup : 21)
İstanbul: 19 Eylül 1338 (1922)
“Ankara’da Türkiye Büyük Millet
Meclisi Reisi ve Başkumandan Müşir Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
İstanbul Darülfünunu Edebiyat Medresesi
Meclisi Müderrisleri 19 Eylülde akdettiği celsede Zat-ı Münci-i
kumandanilerini fahri müderrisliğe müttefikan intihap etmekle kesb-i
fahreyler.”
İstanbul Darülfünunu
Edebiyat Medresesi Riyaseti
Necip Asım
Atatürk, Edebiyat Fakültesi profesörlerinin kendisine fahri profesörlük
payesini veren bu kararından çok duygulanmış, ertesi gün telgrafla şu
cevabı vermişti:
(Türk harsının mihrakı olan Medreseniz Fahri Müderrisliğine intihabımdan
dolayı meclisinize teşekkür ederim. Eminim ki Millî İstiklâlimizi ilim
sahasında fakülteniz ikmal edecektir. Bu şerefli tekamülün husulünü
deruhte eden, heyetiniz arasında bulunmak bence bais-i iftihardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi
Başkumandan
Gazi Mustafa Kemal (I)
Daha sonra üç kişilik bir heyet Ankara’ya gelerek Atatürk’e profesörlük
diplomasını sunmuştu. Diplomada şu cümleler yer alıyordu:2
İstanbul Darülfünunu Edebiyat Medresesi Meclis-ı Müderrisini 19 Eylül
1938 tarihinde akdettiği içtimada Millî Mücadelenin büyük kahramanı ve
yeni Türk Devletinin müessisi olan Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa
Hazretlerine Türk milletinin ve Türk harsının istiklâlini müeyyid ve İslâm
kavimlerinin halâsına müteveccih olan tarihî mesaisini takdir ve tebcil
ettiğinin bir delili olmak üzere Edebiyat Medresesi fahri müderrisliği
unvanını tevcihe karar vermiştir. Şaban 1341 (Eylül 1922)
Yahya Kemal’in önerisi ile Atatürk’e verilen “fahri profesörlük”
payesi, Atatürk’ü pek sevindirmişti. Edebiyatla ilişkisi öğrencilik yıllarından
beri sürüyordu. Manastır Askeri İdadisi (Lisesi) öğrencisi iken sınıf
arkadaşı, daha sonra Meşrutiyet döneminin ünlü hatibi, şair Ömer
Naci’nin tavsiyesi ile gizli gizli Namık Kemal’i okumuş, pek sevmişti.
Harp Okulu yıllarında daha bir bilinç ve hevesle Türk ve Batı Edebiyatının
yenilikçi şair ve ediplerinin eserlerini okumaya zaman ayırmış, Meşrutiyet
döneminde Tevfik Fikret, Abdülhak Hamit Tarhan, Yahya Kemal, Mehmet Akif en
beğendiği şairler arasında yer almıştı3. Bunlar arasında Yahya Kemali
geniş tarih bilgisi içinde, geçmişine bağlı, kültürlü büyük bir şair
olarak takdir ediyor, makalelerini ve şiirlerini zevkle okuyordu4. Onu
Lozan’a giden Türk Barış Heyeti arasında görevlendirmiş, dönüşte Türkiye
Büyük Millet Meclisine Urfa Milletvekili seçtirmişti. Bu arada Varşova ve
Madrit Büyükelçiliklerinde de bulunan Yahya Kemal, 1934 yılı Mart ayında
yapılan Milletvekili ara seçimlerinde Atatürk’ün tavsiyesi ile Yozgat
Milletvekili seçilmiş, ikinci defa Meclise girmişti.
Yahya Kemal’in Yozgat Milletvekilliğine seçilmesi dolayısıyle Atatürk’e
gönderdiği teşekkür telgrafının aslı bugün Çankaya Cumhurbaşkanlığı
Köşkü Atatürk Arşivinde (Milletvekili Seçimleri) bölümündeki dosyalar
arasındadır.5 Tarafımızdan bulunan ve ilk olarak yayınladığımız
telgraf şöyledir:
(Mektup: 22)
İstanbul/Galata, 10.3.1934, Sa: 151
Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Hazretleri - Ankara
Türk Milletinin büyük ve engin şerefli
reisinin yüksek teveccühü eseri olarak bu defa Yozgat Mebusluğuna intihabım
vesilesi ile kalbim minnetle doludur. Ondokuz seneden beri dehasının yıldızına
peyrev olduğum büyük reisimizin teveccühü hayatımın yegâne değeridir.
Derin şükran ve tazimatımı arzederim, efendim.
Yahya Kemal
Telgraf, Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak tarafından Atatürk’e
okunmuştur. Atatürk kendi adına cevap vermesi için Hasan Rıza Soyak’a
emir vermiş o da telgrafın üzerine (Namlarına ben cevap yazacağım) kaydını
koyarak n Mart 1934 günü Yahya Kemal’e şu telgrafı göndermiştir:
Ankara, 11.3.1934
Yahya Kemal Beyefendi, Moda, Avukat Celâl
Bey Köşkü Kadıköy/İstanbul,
Telgrafınızı Reisicumhur hazretlerine
arzettim. Güzel duygularınızdan pek mütehassis oldular. Muvaffakiyet
dilediler. Tebrik ve selâmlarını size bildirme kliğimi emir buyurdular. Hürmetlerimi
arzederim, efendim.
Umumi Katip
Yahya Kemal’in 1934 yılı Yozgat Milletvekilliği bir yıl sürmüş, 1935
yılında Tekirdağ, 1943 yılında da İstanbul Milletvekilliğine seçilerek
1946 seçimlerine kadar 12 yıl parlamento hayatı devam etmiştir.
Ankara’da bulunduğu yıllarda zaman zaman Köşke davet edilen ve Atatürk’ün
sofrasında yer alan Yahya Kemal, hayatı boyunca Atatürk’ü bir “dâhi”,
“üstün bir devlet adamı” olarak daima saygıyla anmıştır.
Atatürk’ün Öğretmenleri
29 Ekim 1926 tarihi gencecik Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü yıldönümüdür.
Bu günün Konya için de ayrı bir önemi vardır. Atatürk’ün, İstanbul—Sarayburnu’nda
dikilen ilk heykelinden sonra, ikincisi ve Anadolu’da ilki, Konya İstasyon
Caddesinde o gün açılmıştı. Heykelin açılış töreninde Konya Valisi
ve Belediye Başkanı birer konuşma yaptı. Ama, Konya Kız Öğretmen Okulu
öğrencilerinden İffet Ayaş’ın yaptığı heyecanlı konuşma, yıllarca
hafızalardan silinmedi.
İffet Ayaş, Konya Kız Öğretmen Okulu’ndan mezun olduktan sonra
kendisini şehirde bir ilkokula tayin edeceğini bildiren Millî Eğitim Müdürüne:
— Hayır, beni uzak bir köye tayin ediniz, o köyde kadınlara okuma-yazma
kursları açmam için de muhtara emir veriniz, sizden başka bir dileğim
yok, demişti.
Telgraf, Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak tarafından Atatürk’e
okunmuştur. Atatürk kendi adına cevap vermesi için Hasan Rıza Soyak’a
emir vermiş o da telgrafın üzerine (Namlarına ben cevap yazacağım) kaydını
koyarak n Mart 1934 günü Yahya Kemal’e şu telgrafı göndermiştir:
Ankara, 11.3.1934 Yahya Kemal Beyefendi, Moda, Avukat Celâl Bey Köşkü Kadıköy/istanbul,
Telgrafınızı Reisicumhur hazretlerine arzettim. Güzel duygularınızdan
pek mütehassis oldular. Muvaffakiyet dilediler. Tebrik ve selâmlarını size
bildirmekliğimi emir buyurdular. Hürmetlerimi arzederim, efendim.
Umumi Katip
Yahya Kemal’in 1934 yılı Yozgat Milletvekilliği bir yıl sürmüş, 1935
yılında Tekirdağ, 1943 yılında da İstanbul Milletvekilliğine seçilerek
1946 seçimlerine kadar 12 yıl parlamento hayatı devam etmiştir.
Ankara’da bulunduğu yıllarda zaman zaman Köşke davet edilen ve Atatürk’ün
sofrasında yer alan Yahya Kemal, hayatı boyunca Atatürk’ü bir “dâhi”,
“üstün bir devlet adamı” olarak daima saygıyla anmıştır.
Atatürk’ün Öğretmenleri
29 Ekim 1926 tarihi gencecik Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü yıldönümüdür.
Bu günün Konya için de ayrı bir önemi vardır. Atatürk’ün, İstanbul—Sarayburnu’nda
dikilen ilk heykelinden sonra, ikincisi ve Anadolu’da ilki, Konya İstasyon
Caddesinde o gün açılmıştı. Heykelin açılış töreninde Konya Valisi
ve Belediye Başkanı birer konuşma yaptı. Ama, Konya Kız Öğretmen Okulu
öğrencilerinden İffet Ayaş’ın yaptığı heyecanlı konuşma, yıllarca
hafızalardan silinmedi.
İffet Ayaş, Konya Kız Öğretmen Okulu’ndan mezun olduktan sonra
kendisini şehirde bir ilkokula tayin edeceğini bildiren Millî Eğitim Müdürüne:
— Hayır, beni uzak bir köye tayin ediniz, o köyde kadınlara okuma yazma
kursları açmam için de muhtara emir veriniz, sizden başka bir dileğim
yok, demişti.
Öğretmen İffet Ayaş, Konya’nın Zıvarık Köyüne tayin edildi. Harf
inkılâbı ile başlayan okuma-yazma seferberliğinin gönüllü bir öncüsü
olarak kadınlar ve genç kızları topladı, onlara okuma-yazma öğretti.
Kadın haklarının ateşli savunucusuydu. Türk kadının toplumun her
kesiminde erkeklerle birlikte eşit haklara sahip olması gerektiğini her
yerde cesaretle söylüyor, bu konuda Konya gazetelerine makaleler yazıyordu.
1930 da kadınların belediyelere seçmek ve seçilmek hakkını veren kanun
çıkmıştı. Ardından kadınların muhtar seçebileceklerine ve muhtar
olabileceklerine dair kanun da yürürlüğe girdi. Derken, 2 Aralık 1934 de
Anayasa’da yapılan bir değişiklikle kadınlara milletvekili seçme ve seçilme
hakkı verildi. Bütün bunlar Atatürk’ün eseriydi. Haber, Zıvarık Köyü’ne
ulaştığı zaman, öğretmen İffet Ayaş pek sevindi. Oturup sevgili Atatürk’üne
şu mektubu yazdı:
(Mektup 23)
Zıvarık Köyü: 28.12.1934
Büyük Başkan Atatürk!
Senin ve senin izinden ayrılmayan Kurultayının
bize verdiği son türeden, köyümüzde ulaştırıcı teller olmaması yüzünden,
biz çok geç duyumlandık. Yıllardır tarlada çift ve düven süren, buğday
tınaslayan, ağılda koyunları yemleyen, yaylıma götüren, sırasında süte
bulunan ellerimizle çocuklarımıza bir ata gibi bakan biz kadınlar, geçen
yıl güzeyinde muhtar seçtik, muhtar olduk. Bu yıl da saylav seçeceğimizi
ve saylav olacağımızı öğrendik. Sana, ne diyelim. Sen ne diyeceğimizi
bizden iyi bilirsin. Sen bizimsin, bizim içimizdesin Atatürk!
Konya-Zıvarık Köyü kadınları
adına muallim İffet Ayaş
(Çankaya Köşkü-Atatürk Arşivi Dosya: 86)
Atatürk, Cumhuriyeti kurduktan sonra, 25 Ağustos 1924 tarihinde Ankarada
toplanan Türkiye Öğretmenler Birliği Kongresinde, öğretmenlere:
(Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar
ister. Yeni nesli bu evsaf ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir..)
diye seslenmiş ve (yeni nesil sizin eseriniz olacaktır) diyerek öğretmenlere
güvenini ortaya koymuştu. Gerçekten de Atatürk’ün öğretmenleri, Atatürk
ve Cumhuriyete lâyık olmanın gurur ve heyecanını her zaman yaşamış,
Onun fikir ordusunda üzerlerine düşen görevleri hakkıyla yerine getirmişlerdi.
Çankaya dosyaları, öğretmenlerden gelen heyecanlı mektuplarla dolup taşmadadır.
Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu kurulmuş, Türk güzeli Keriman Halis, Dünya
Güzeli seçilmiş, Türk olmanın gururu yüreklere sinmişti. 27 Ağustos
1932 tarihli mektubunda öğretmen N. Oğuz, bu duygular içinde Atatürk’e
şunları yazıyordu:
(Mektup: 24)
“Reisicumhur Hazretleri!
Dil Encümeni lâğvedildiği zaman kalbim ne
kadar sızlamıştı. Kendimi avutmak için su sözü tekrarlıyordum: İnkılâbı
yapanlar onu mutlaka tamamlayacaklardır, işte Türk yazısı, dünya yazısı
oldu. Türk tarihi dünya tarihi oldu. Türk güzeli dünya güzeli oldu. Türk
dili de dünya dili olacaktır. Çağatay Lügati, Di-vân-ı Lügat’üt-Türk,
tekrar doğan iki yıldızdır. Ay ile güneş.
..Siz yalnız istiklâl Harbinin Metesi,
Anadolunun kurtarıcısı değil, dünyanın babası, tarihin aynası, âtinin
parlak yıldızı oldunuz- Zaferiniz dünya zaferi, sulhunuz dünya sulhu,
Cumhuriyetiniz dünya cumhuriyeti, inkılâbınız dünya inkılâbı olacaktır.
İsmet Paşa ‘ya (Göreceksiniz neler olacak) demiştiniz. Ben de yüksek
huzurunuzla, neler göreceğiz diyorum.
27.8.1932 Muallim N. Oğuz
(Çankaya Köşkü, Atatürk Arşivi, Dosya: 86, F: 1-251)
Doksan Yaşında ihtiyar
Amerikalı Bir Kadın Atatürk için Dua Ediyor:
“Allahım, Onu Başarıya Ulaştır..”
Cumhuriyet, Onuncu Yıldönümünden sonra kendini bir daha yeniledi. Türkiye,
Atatürk’ün öncülüğünde, daha dinç, daha diri ve güçlü bir silkiniş
ve şahlanış içindeydi. Birçok devlet başkanları, Atatürk’ü daha yakından
tanımak, onun dostluğunu kazanmak için Türkiye’ye geliyor, dönüşlerinde
hayranlıklarını belirten beyanatlar veriyorlardı. Atatürk yılın adamı
değil, artık çağın adamıydı. Bir keresinde Dışişleri Bakanı Tevfık
Rüştü Araş, 30 Mayıs 1934 günü Paristen şu şifre telgrafı göndermişti:
“Elçilikte ziyaretime gelen Büyükelçi. M. Seril, Amerika Cumhurbaşkanının
kendisine söylediği ifadesiyle bana şunu nakletti:
Amerika Cumhurbaşkanı, Rus Dışişleri Bakanı Litvinof ile görüşmelerinin
birinde Avrupa’nın en büyük adamının kim olduğunu sormuş, Litvinof
verdiği cevapta “Avrupa’nın en büyük adamı Boğazların öbür tarafında
oturuyor, o da Gazi Mustafa Kemal Hazretleridir, demiş”.
İşte bu günlerde, Amerika’da, Connecticut Eyaleti Merkezi Hartford şehrinde
oturan Anna M. Perry adında doksan yaşında bir kadın, Atatürk’e aşağıdaki
içli ve samimi mektubu yazmaktan kendini alamamıştı:
(Mektup: 25)
Hartford, Connecticut-USA: 22.10.193
Mustafa Kemal Paşa Hazretleri Türkiye
Cumhurreisi,
Birleşik Devletlerden ihtiyar bir kadının
bir devlet başkanına mektup yazması münasebetsizlik sayılırsa önce yüce
şahsınızdan özür dilerim. Şu dünyada birkaç yıllık ömrüm kaldığından
dolayı duyduğum alâka ve şükranı ifade etmek istiyorum.
Büyük harbin sonlarına doğru Türkiyenin
parçalanmakta olduğu yıllarda, resimli bir mecmuada sizin ve Jön Türklerden
birkaç kişinin fotoğraflarını gördüm. Enver ve Talat’ı evvelce de görmüştüm.
Fakat sizin simanız yeniydi. Onun tesiri altında kaldım. Onda bir başkalık
vardı. Onda, kudret sahibi, disiplinli bir karakter müşahede ettim. Ve o
bana Püriten ecdadımı hatırlattı. Vatanımın tarihindeki Washington ve
Lincoln gibi sizin de bir buhran anında bir millete önder olacağınızı
hissettim. Bunun husul bulması için dua ettim. Ve millî fırkanın doğuşu,
Yunanlıların kovulması, Meclis’in teşkili ve bunları takip eden birçok
reformlar için duaya devam ettim. Resminiz masamın yanında. Bugün
kilisemde başımı eğmiş bir vaziyette sizin için yeniden dua ettim. Taşım
doksana yakın olduğundan belki de Türkiye’de daha fazla inkılâplar görecek
kadar yaşayamayacağım. Fakat Allah’a, size vermiş olduğu akıl, kudret
ve çok büyük mesuliyeti yüklenmek hususundaki cesaretten dolayı müteşekkirim.
Dilerim Allah’tan göreceğiniz mükâfat da o nisbette büyük olsun.
Sixteen Atvord Street
Anna M. Perry
(Çankaya Köşkü-Atatürk Arşivi, D: 86/1-114)
Mektuba, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğince nazik cümlelerle teşekkür
edilmiş, kendisine Atatürk’ün son bir fotoğrafı gönderilmişti.
Doksan yaşında Anna M. Perry, dünyanın öbür ucunda Atatürk’ün daha
nice başarılara ulaşması için dua ederken daha nice Atatürk hayranları
Çankaya’ya takdir duyguları ile bezeli mektuplar gönderiyorlardı.
Ama Madam Perry’in mektubunda bambaşka bir samimiyet ve inanmışlık vardı.
Okul kitaplarımıza geçecek örnek bir mektuptu bu...
Atatürk’e Gönderilen Bayram Tebrikleri Ve Davetiyeler
Köşke gönderilen bayram tebriklerini Genel Sekreter açar, bunların bir
listesini çıkararak Atatürk’e takdim ederdi. Atatürk, bu listeden işaretlediklerini
kendi imzası ile cevaplar, diğerlerine Genel Sekreter cevap verirdi. Bu
tebrikler, ayni zamanda Atatürk’e bağlılık duygularının
tazelen-dirildiği birer küçük mektup olurdu. Birkaç örnek:
(Mektup: 26)
Konya 22.1.1933
En büyük ve büyültücü,
Seni içlerinde bularak bayram edenler ne
kutlu, seni içinde saklayan gönüllere ne mutlu.!
Türk milletinin alın yazısı, dinamo
halindeki iradenizle sonsuz yüceliklere tırmanıp gidiyor.
Vatanda bu manzaranın bayramını seyrederek
mübarek ellerinizden öperim efendim.
Sabık Konya Mebusu
Fuat (Gökbudak)
(Çankaya Köşkü-Atatürk Arşivi, D: 86-F: 40)
Ayni tarihlerde İstanbul Üniversitesi Profesörlerinden Fuat Köprülü’nün
de bir bayram tebriği telgrafı var:
(Mektup: 27)
İstanbul 27.1.1933
Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Hazretlerine,
Türk milletine öz benliğinin tükenmez
kudretini veren büyük kurtarın ve yol göstericimizin sonsuz saygılarımla
bayramını kutlarken varlığımızı karanlıklardan kurtaran bu mukaddes
ışığın başımızdan eksik olmamasını ona candan bağlı her Türk gibi
Tanrı’dan dilerim.
Köprülüzade Fuat
(Atatürk Arşivi, D: 86-F: 1/59)
Atatürk’ün cevabı:
Köprülüzade Fuat Beyefendiye
Darülfünun Profesörlerinden
İstanbul
Ankara: 28.1.1933
Hakkımdaki samimi duygularınıza teşekkür eder, muvaffakiyet dilerim.
Gazi Mustafa Kemal
(Çankaya Köşkü-Atatürk Arşivi, D: 86-F: 1/59)
Atatürk’e gönderilen tebrik mektupları yanında, nişan-düğün
davetiyeleri de var. Bunlardan biri, Atatürk’ün Dil ve Tarih çalışmalarında
yanından ve sofrasından ayırmadığı Ağaoğlu Ahmet’ten.. O tarihlerde
Darülfünun müderrisi (Üniversite Profesörü) olan Ağaoğlu Ahmet, oğlu
Samet Ağaoğlunu evlendirmektedir. Bir mektupla Atatürk’e duyurur:
(Mektup: 28)
İstanbul: 4.6.1933
Büyük Gazi,
Ankara Hukuk Mektebi mezunu ve Strasburg Darülfünunu
hukuk ve iktisat doktora sınıfı talebesinden oğlum Samed’in Temyiz
Mahkemesi Azasından Mehmet Ali Bey’in kızı Neriman’la Perşembe günü
evlenme toyu yapılacağından, bütün milletin babası ve bilhassa benim ve
ailemin tükenmez bir doğrulukla bağlı olduğumuz velinimetimiz Büyük
Gazi’nin bu toyu kutlamalarını ister ve mübarek ellerinizden öperim Büyük
Gazi.
Çakirleri
Ağaoğlu Ahmet
(Çankaya Köşkü-Atatürk Arşivi, D: 86-F: 1/228
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak, Atatürk adına bu
davete şu karşılığı verir:
Ankara: 6.6.1933
Ahmet Ağaoğlu Beyefendi
Darülfünun müderrislerinden
İstanbul
4.5.1933 tarihli mektubunuzu Reisicumhur
Hazretlerine arzettim. Çok memnun oldular. Gençlere saadetler temenni
buyurdular.
Bilvesile hürmetlerimi teyid ederim efendim.
Umumi Katip
Hasan Rıza
(Çankaya Köşkü-Atatürk Arşivi, D: 86-F: 1/228
Ve postacı her gün birkaç kez, Çankayaya uğrayarak bu tür mektup ve
tebrikleri Genel Sekreterliğe teslim eder.
Atatürk’e yurt dışından gelen çoğu mektuplarda imzalı bir fotoğrafı
isteniyordu. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, bu istekleri ya doğrudan
doğruya karşılar, ya da mektubu yazan kişinin bulunduğu ülkede Türkiye
Büyükelçiliği varsa, elçilik aracılığı ile karşılardı. Bu tür
mektuplardan birkaç örnek verelim. İlki Norveç’ten.
(Mektup: 29)
Norveç-Hen St. Honefosi:25.4.1932
Mustafa Kemal Pasa Hazretleri.
Önce özür dilerim. Size dair pek çok şeyler
okudum ve sizi çok takdir ediyorum. Bu mektubu bizzat okumanızı ümit
ederim. Ben Norveçliyim, yaşadığım küçük şehirde bile şöhretinizden
haberdarız.
Gazetede gördüğüm resminizi kestim, çıkardım.
Hakiki bir fotoğrafınızı elde etmek istiyorum. Bunu göndermek lutfunda
bulunursanız, çok sevinirim. Saygılarımla.
Frk. Raidum Beidum Balstad
Hen St. Honefosi-Norveç
(Çankaya Köşkü-Atatürk Arşivi, D: 86-F: 1/123)
Yine, Amerika-Missouri Eyaletindeki Milletlerarası Mark Twain Derneğinden
fotoğraf isteyen bir mektup alınmış, istedikleri fotoğraf Washington Büyükelçiliğimiz
aracılığı ile kendilerine gönderilmişti. Bundan çok duygulanan Dernek
Başkanı Mr. Cyril Clemens, Atatürk’e şu teşekkür mektubunu gönderiyordu:
(Mektup: 30)
Webster Groves, Missoury: 15.6.1938
Sayın Cumhurreisi Atatürk,
Büyükelçi Ertegün vasıtasıyla elimize
ulaşan siz Ekselansın hediyesine karşı, Dernek ve onun reisi son derece müteşekkir
kalmıştır. Güzel resim, bütün azamız için her zaman bir şeref ve
ilham kaynağı olacaktır.
Zamanımıza geçmiş devirlerin Büyük İskender,
Jül Sezar ve Napolyonundan daha şanlı bir nam verdiniz. Askeri ve sivil
dehanız bütün beşer tarihi üzerinde derinden müteessir olmuştur.
Muhabbet ve takdirinin pek ufak bir nişanesi
olarak, Dernek 3 ayda bir yayınlanan “Mark Twain Quarterly” adındaki
mecmuasını size göndermek kararını almıştır. Bağlılıklarımızla.
Cyril Clemens
International Mark Twain Derneği Başkanı
(Çankaya Köşkü-Atatürk Arşivi, D: 86-F: 2-101)
Atatürk’e her zaman böyle ciddi mektuplar da gelmez, bazan çok garip
sorular soran mektuplar da gelirdi. Bunlar Genel Sekreterlikçe tercüme
ettirilerek, dosyaya kaldırılırdı. Şu mektup bunlardan biriydi ve
Amerika’dan gönderilmişti:
(Mektup: 31)
Arthur W. Fisher
11.1.1930
836 South Ardmore Avenue Los Angeles,
California Türkiye Cumhurreisi Mustafa Kemal Paşa, Muhterem Efendim,
Öldükten sonra arz üzerinde hayatın devam
edip etmediğini büyük adamların birkaçına sordum. Bu husustaki fikrinizi
bildirirseniz müteşekkir olacağım. Şimdiden teşekkürlerimi arz ederim.
Los Angeles Umumi Kütüphanesi
Sabık Azasından
Arthur W. Fisher
(Çankaya Köşkü-Atatürk Arşivi, D: 86-F: 1-72)
Vatandaş, Atatürk’ün
Oğluna Ad İstiyor, Avcılar Avlarını Ona Hediye Ediyorlardı
Vatandaş, Atatürk’e öylesine bağlanmış, Onu öylesine sevmişti ki,
Onu gerçek bir baba sayıyor, yazdığı mektubun altına da rahatlıkla (oğlunuz)
diye imza atabiliyordu. Böylesine mektuplar, Çankaya -Atatürk Arşivinin
dolaplarını dolduruyor. Elinizi uzatınız ve bir mektup çekiniz. İşte,
Devlet Demiryollarında memur vatandaş Cemil’in bir mektubu. 27 Aralık
1934 tarihinde İzmir’den postalanmış, okuyoruz:
(Mektup: 32)
“Babamız Mustafa Kemal Atatürk”e
Dün sabah saat yediyi onbes geçe bir oğlum
dünyaya geldi. Evlendiğim gündenberi, doğacak çocuğuma konacak adın
sizin tarafınızdan seçilmesini ve takılmasını istiyordum. Bugün bu canımdan
gelen dileğimi size bildirmek nasip oldu.
Duyduğum baba sevincine sizin de katılacağınızı
ve oğluma isim babası olarak bir ad takmayı esirgemiyeceğinizi diler,
bildireceğiniz adı sevinç ve sabırsızlıkla bekler, saygıyla
ellerinizden öperim.
Oğlunuz Cemil
D.D. Yolları İzmir -Halkapınar Atölyesi
Muhasibi
(Çankaya Köşkü, Atatürk Arşivi, D: 87-1/244)
Bir mektup da Balıkesirden. Avcılar Klübü 1933 yılı Ocak ayının 22
sinde bir av düzenliyor. Şansları yaver gitmiş olmalı ki avladıkları
avlar, boğazlarından gitmiyor. “Bunları Gazimize hediye edelim”
diyorlar. Avlar, karda-kışta bir otomobile yükleniyor, doğru Ankara’ya,
Çankaya Köşkü’ne getiriliyor. Bir mektupla Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreterliğine bırakılıyor. Mektup aynen şöyle:
(Mektup: 33)
Balıkesir
22.1.1933
Avcılar Klübü
Ulu Gazi Hazretlerine,
Avcılar Klübü avladığı avları, ulu
kurtarıcı Gazimize takdim etmek bahtiyarlığına nail olmakla duyduğu
sonsuz şükranlarını arzeyler.
Klüp Reisi
Behçet
(Çankaya Köşkü, Atatürk Arşivi, D: 86-1/137)
Fatma Hanım da kendi eliyle yaptığı şekerlemeleri takdim etmekten sevinç
duyuyor, 9 Şubat 1930 tarihli mektubunda şunları yazıyor:
(Mektup: 34)
“Büyük Münci Gazi Hz. nin Huzur-u pâkine,
Kendi elimle yapmış olduğum Niğde
mahsulatından kayısı ve armut şekerlemesinden bir kutu takdim ediyorum. Lütfen
kabul buyurulmasını istirham eder, mübarek ellerinizden öperim.
(Çankaya Köşkü, Atatürk Arşivi, D: 86-1/184)
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, tabiî gerekli şekilde teşekkürle
mektupları cevaplandırıyor ve mektuplar numaralanarak arşive kaldırılıyordu.
Bu tür mektuplardan biri de Sofya’dan postalanmıştı. Aprilov adında bir
Bulgar vatandaşı, gönlünden kopan saygı ve sevgiyle bir damacana mastıka’yı
Atatürk’e gönderilmek üzere Sofyadaki Türk elçiliğine teslim etmişti.
Mektupta şunlar yazıyordu:
(Mektup: 35)
Sofya : 8.11.1933
Gazi Mustafa Kemal Pasa Hazretlerine,
Size karsı beslediğim hudutsuz saygı ve
sevginin izharı için mütevazi bir hediye olmak üzere buradaki elçiliğiniz
vasıtası ile 3.5 kilo Eski Zağra Mastikası ‘nı muhtevi bir damacana gönderdim.
Müstakbel büyük Türkiyenin reisi olarak
uzun yıllar hüküm sürmenizi ve bütün eserlerinizin başarıya ulaştığını
görmekle her zaman sen olmanızı dilerim.
Bir fotoğrafınızla birlikte cevabınızı
alacağımı ümit ediyorum.
St. R. Aprilov
Rue San-Stefano, 18
Sofya
(Çankaya Köşkü-Atatürk Arşivi, F: 1-86)
Sonuç:
Sonuç olarak diyebiliriz ki, Çankaya Köşkü-Atatürk Arşivinde yer alan,
yurt içi ve yurt dışından Atatürk’e gönderilen mektuplar, Atatürk’e
duyulan hayranlık ve sevginin canlı belgeleri olduğu kadar, pek çoğunun
tarihî belge olarak da önemi büyüktür. Belge niteliğindeki bu mektupların
bir an önce yayınlanması Atatürk’ü daha çok yüceltecektir.